Friedrich Nietzsche
(1844-1900)
Alman asıllı, İsviçreli filozof, ilkçağ uzmanı, şair, babası da dedesi de papazdır. Din okulunda eğitim görüyor. Basel Üniversitesi Klasik Filoloji profesörlüğüne atanıyor. Felsefi metinlerin okunmasından kaynaklanan sorunlar yüzünden, diğer filologlardan ayrılıyor. Özellikle, Trajedi konusunda. Nietzsche’ye göre, Tragediayı anlamak için “sanatla dinin” “sanatla sitenin birliğini” kavramak gerekir.
Yunanlıların “Dionysos kültürünü” ilk kez ortaya koyan “müziğin ruhundan tragedyanın doğuşu 1872” adlı ilk yapıtı, onun Alman filoloji çevreleri tarafından dışlanmasına yol açtı. Yapıt, çağdaş kültürün sorunları üzerinde sarsıcı bir nitelik taşıyordu. Yapıtta Filolog, bir estetikçi bir filozof halini alıyordu. 1874’de sürekli baş ağrıları başladı, 1879’da sağlık sorunları nedeni ile istifa etmek zorunda kaldı. Nietzsche’nin Kant eleştirisi, Kant’ın önsel kategorilerini kabul etmez. Bunlar, sözdedir. Bunlar “bedensel ve sosyo-ekonomik kökenli, salt yaşamsal zorunluluklardan başka bir şey değildir”.
Nietzsche’nin Yunan felsefe ve sanatına ilişkin araştırmasına göre, sanat, “uyum” ve “düzeni” ifade eden “Apollon’a” dayanmaz. Sanat “Dionysos”un yıkıcı ve kaotik gücünün bir ifadesidir.
Düzenli bir görünüşler dünyası fikri, koca bir yalandır. “Metafizik”, insanlığın temel anlayışlarını, temel hakikatler gibi gösteren sözde bir bilimdir. Nietzsche görünüşler dünyası dışında, hiçbir şeyin olmadığını savunmuştur.
“Akıl” da, duyuların tanıklığını çarpıtmak için kullanılmıştır. Nietzsche, çağdaş insanın benimsediği değerlerin geleneksel dayanaklarının çöktüğünü düşünmüştür. Modern insanı, tam bir hiçliğin beklediğini savunmuştur. Ona göre, Hristiyan tanrısına duyulan “inanç” sarsılmıştır. Hristiyan ahlakı, dayanağını yitirmiştir. İnsanlar “Darwin’in Evrim Teorisine” daha çok inanır olmuşlardır. Çok tehlikeli olan bu gelişme, insan ile hayvan arasındaki ayırımı ortadan kaldırmıştır.
Tanrının çöktüğü yerde, insanlardan “Darwin’in Öğretisine” inanmaları bekleniyorsa, gelecekte vahşi ve korkunç savaşların çıkışı kaçınılmazdır.
İnsan, özü itibariyle iyi ve yetkin bir varlık değildir. Tamahkâr, merhametsiz, tatminsiz ve kötü bir varlıktır.
Bununla birlikte insanlar, yüzyıllardan beri bu doğru bilgiyi, insanın iyi ve yetkin bir tanrı tarafından özel olarak yaratılmış, eşsiz bir türün üyesi olduğuna inandırılmıştır.
İnsanın tanrı tarafından yaratılmış özel bir varlık olduğu ve evrende bir düzen bulunduğu fikri, masaldan başka bir şey değildir. İnsanların karşı koymasına rağmen, bu düşünce, bilincimize adeta zorla girmektedir. Nietzsche’ye göre “bilim” bu kurgunun yanlış ve temelsiz olduğunu göstermiştir. Geliştirmiş olduğumuz tüm değerler ve uzlaşmalarımız, insanların gerçek doğasını görmesini engellemek amacıyla kurgulanmıştır. İnsan, görünüşün gerisindeki çıplak gerçeği görmekten kaçındığı için, yüzeyde kalmayı, rahatlık veren düşüncelere sığınmayı tercih etmiştir.
Tanrının öldüğünü söylemek, insanların evrende bir düzen bulunduğuna artık daha fazla inanamayacaklarını söylemek anlamına gelir. Nesnel bir düzen gibi gözüken şey, insanın evrende bir “amaç” ve “anlam” bulunduğuna inanma ihtiyacından başka bir şey değildir. Evrende olup biten herşeyin, yeni baştan ortaya çıkacağını dile getiren “Ebedi dönüş mitosu”, insanın amaç ve anlamdan yoksun olan bu dünyaya, birçok kez geleceğine vurgu yaparak, durumu biraz daha ağırlaştırır. TANRI YOKSA EĞER, insanın çaba ve mücadelesinde bir anlam yoktur. İnsanın bu dünyadaki durumu, Platon’un mağara benzetmesinde geçen, insan ya da mahkûmların durumuna benzetilir.
Nietzsche’ye göre, 19.YY’ın fabrikalarında çalışan köle insanı, bu mağaranın dibinde zincire vurulmuş olarak ve duvardaki gölgeleri gerçek sanarak yaşamaktadır.
Nietzsche de, Platon ve Kierkegaard gibi, zincirlerden kurtulmanın mümkün olduğuna inanır.
Platon’a göre, az sayıda birkaç insan zincirlerinden kurtulup, mağaranın dışına “İDEALAR DÜNYASI”na yükselebilir. Bunu da insanlar, herhangi bir “doğa üstü” gücün yardımı ile değil de, kendi doğal güçleri ile veya akılları ile başarabilirler.
Kierkagaard’a göre, kurtuluşu ve mağaranın dışındaki güneşli dünyaya yükselişi, doğal yollarla değil de, doğaüstü bir yoldan insanın kendisini Tanrıya teslim etmesi suretiyle gerçekleşeceğine inanır. Nietzsche’ye göre, yalnız Platon değil, Kierkegaar da kendi kendisini aldatmaktadır. Çünkü mağaranın dışında, başka bir dünya yoktur. Zincirlerden kurtularak, mağaradan çıkıştan söz edebilmek mümkün değildir. Mağaranın karanlığı içinde, zincirlerden kurtulmanın mümkün olmadığını ve tırmanmanın anlamsız olduğunu bile bile tekrarlayan bu acımasız hakikati kabul edebilecek kadar güçlü olup, gülmeyi becerebilen insan “Üstün İnsan”dır. Üstün insan, varoluşun boşluğunu ve anlamsızlığını görebilen, mağaradaki karanlığa rağmen, tırmanmayı seçen, az sayıdaki bireylerden biridir.
Üstün insan; tutkuları, güçlü yanları ve zayıflıkları üzerinde egemenlik kuran insandır. Kendi tutku, arzu ve güçsüzlüklerinin kölesi olmaktan kurtulup “efendi” haline gelen insandır. Üstün insana örnek olarak; Büyük İskender, Sezar, Napolyon, Leonordo, Michelangelo’yu vermiştir.
Nietzsche, üstün insanı belirleyen en önemli özellik “yaratıcılık”tır der. Nietzsche, bu yaratıcılıkla daha çok sanatsal yaratıcılığı anlatmak ister. Nietzsche’ye göre, tüm insanlarda ortak bir öge vardır. “Güç istemi” ya da çevreye egemen olma dürtüsü, bütün varlığın temelinde daha güçlü olmaya yönelmiş bir istek, bir irade vardır.
Yaşamın temel nedeni, güçlü olma arzusudur. İnsanların asıl isteği, daha güçlü olmaktır. Bu evren, güçlü olma isteğinin hüküm sürdüğü bir evrendir. Üstün insan, kendisini aşabilen insandır. Başkalarını değil, kendisinin efendisi olabilen insandır. Sanatsal yaratıcılık, insanı tanrıya en fazla benzeten özelliktir. İnsan için mutluluk, hazda değil, güçlü olmakta yatar. Böyle bir mutluluğa varmak için, sert disiplin gerekir. Çünkü hayvani içgüdülere, basit hazlara kapıldığı sürece, insan, üstün güçten yoksun kalır. “Acıma” ve “sevgi ahlakı” güçlü insanı yolundan çeviren, onu güçsüz insanlar düzeyine indiren bir tuzak, bir ikiyüzlülüktür. Nietzsche, zamanının bu ahlakını, bir “köle ahlakı” olarak görmüştür. Hristiyanlığın tüm değerlerine, karşı çıkmıştır. İnsanlık bu köle ahlakından, kurtulmalıdır. Bunun efendi ahlakına geçmelidir.
Nietzsche’den etkilenen düşünür ve sanatçılar:
-Thomas Mann, Hermann Hesse, Andre Gide (Edebiyat),
-Max Scheler, Micheal Foucault, Karl Jaspers (Felsefe),
-Freud, Alfred Adler, Carl Jung (Psikoloji).
Turgut Özgüney
1 Mayıs 2013