DALAİ LAMA’DAN ALTIN ÖĞÜTLER
Geçtiğimiz günlerde 80. doğum gününü kutlayan Tibetli ruhani dini lider, Kutsal Dalai Lama, Time Dergisi ile yaptığı bir özel röportajda günlük yaşamda uygulanabilecek on tane altın öğüt vermiş.
Aşağıdaki tavsiyelerden beğendiğinizi alıp direkt kullanın, kullanmadığınızı da cebinizin bir köşesinde, zamanı gelince kullanmak üzere, saklayın, birilerine verin, ama atmayın. Bir gün, illa ki, lazım olacaktır.
Empati, dayanışma, göster
Yapılan araştırmalardan da ortaya çıktığı gibi, empati duygusu sex, lezzetli bir yemek, harika bir tatile eşdeğer duygular yaratıyor insanlarda.
Diğer bir tanımlama ile, empati insan sağlığı için faydalı. Stresi azaltıyor, kalp atışlarını düzenliyor ve vücut direncini artırıyor.
Samimi ol ve başkalarına yardım et
Küçük bir çaba ile mutluluğunuzu önemli derecede artırmanız mümkün. Olabildiğince dostça ve samimi olun. İmkansız değil bu.
Mutluluğu bul
Mutlu olmak yaşamımızın amacı. Tüm insanların ulaşmak istediği nokta bu. Günümüzde ancak materyal değerlere sahip olunca mutlu olacağımız öğretiliyor bize. Affetmek, empati kurmak, tolerans göstermek ve samimiyetle ilgi o kadar az mesaj veriliyor ki. Oysaki mutlu olmak için gerekli olanlar tam da bunlar…
İç huzuru bul
Dalai Lama, gün içinde herkesin bir müddet yalnız kalmasını tavsiye ediyor. Negatif düşünceleri, kızgınlığı, kıskançlığı ve yorgunluğu atmak, onları minnet, sevgi ve barış gibi pozitif düşüncelerle değiştirmek için bunun gerekli olduğunu söylüyor. Gerçek bir sükunet, mutluluğun ve sağlığın kaynağıdır, diyor.
Başkalarına zarar verme
Başkalarına yardım edebiliyorsan et. Edemiyorsan da, en azından zarar verme ve onlar hakkında yalan, yanlış ve zarar verici sözler etme. Başkasının sırtına binme. Kimseye zorbalık ve eziyet etme.
Arkadaşlığın değerini bil
Arkadaşlığı asla hafife alma. Gerçek arkadaş kusur aramaz. Arkadaş eksikliği depresyona yol açan etkenlerden biridir.
Teknolojinin esiri olma
Her ne kadar Dalai Lama’ nın Twitter’da milyonlarca takipçisi varsa da, sosyal medya kullanımında aşırıya gitmeyin, diyor. Neden derseniz eğer, esir düşebilirsiniz.
Lokantalarda insanların yemekten ve birbirlerinden ziyada telefonlarıyla ilgilendikleri gibi mesela. Birebir ilişkilerinizi ihmal etmeyin. Sosyal medyanın bunun yerini almamasına dikkat edin.
Kavga etme, anlaş
Diyalog demek, iki insanın birbirine saygılı bir biçimde, bir konuyu konuşması, sorunları çözmesi demektir. Çatışma ve anlaşmazlıkların tek çözümü uzlaşmaktır.
Yüzde yüz kazanmak, ya da yüzde yüz kaybetmek diye bir şey yoktur.
Dünyayı sev
Hayatta kalmak için yaşadığımız bu dünyaya iyi bakmak gibi bir zorunluluğumuz var. Eskileri yeni şeylere dönüştürerek, alternatif enerji kaynakları kullanarak temiz bir dünyaya katkıda bulunabiliriz.
Yanlışlarından ders çıkar
Kaybedersen eğer, oradan alacağın dersi de kaybetme. Ona sahip çık. Sana ilerde lazım olacak olan odur
Kaşar peynirinin öyküsü
Bundan 100 yıl önce Selanik’te yapılmıştır. Vatanı Türkiye’dir. O zamanlar Bulgaristan da bir Türk eyaleti idi ve Balkanlarda büyük çapta koyunculuk yapıldığı için o ölçüde de peynir yapılırdı.
Kaşar peyniri Selanik’te bir tesadüf eseri olarak Raşel isminde bir Yahudi kızı tarafından bulunmuştur. Babası büyük bir beyaz peynir yapıcısı olan Raşel, bir gün beyaz peynir için hazırlanan büyükçe bir teleme kitlesini kaza ile içinde kaynar su bulunan kazana düşürmüş ve bunu çıkarıncaya kadar teleme kitlesi erircesine yumuşamıştır.
Raşel, telâşla bu haşlanmış teleme kitlesini tesadüfen tezgâh üzerinde bulunan bir yoğurt karavanasına koyup sıkıca bastırarak içinde hava kalmayacak şekilde kalıplamış ve üzerini örterek “ihtimar”a, öz Türkçe deyimle bir nevi “ekşiyip olgunlaşmaya” bırakmıştır.
Raşel, böylece beyaz peynirden daha lezzetli ve boyasız, tabii bir şekilde sarı renkli bir peynir elde edince durumu babasına bildirmiş ve başına gelenleri anlatmıştır. Babası da, elde edilen
bu yeni peynir çeşidini pek beğenmiş ve bir parçasını alıp hahama götürmüştür.
Musevî dininde yenilip içilecek maddelerin haham tarafından muayenesi ve onun yenmeye veya içilmeye elverişli olup olmadığ kararını vermesi gerekir. Yenilip içilmeye elverişli ise “Kaşar”, değil ise “Turfa” hükmü verilir. Bugün bile Musevî dükkân ve kasaplarında satılan yiyecek maddelerinde bilhassa tavuk ve etlerde haham tarafındanvurulmuş Kaşar damgası vardır.
Mutaassıp Museviler bu damgayı görmedikçe tavuk ve et yemezler.
Selanik’teki Yahudi peynircinin kızı Raşel’in bulduğu lezzetli ve sarı renkli yeni peyniri görüp tadan haham da pek beğendiği bu yeni peynire “Kaşar” yani yenilebilir, demiş ve böylece bu yeni peynirin adı da kaşar olarak kalmıştır.
Bu peynire kaşkaval ismi de verilir. Bu ismin de kökü yine Selanik’tir. O tarihlerde Selanik, Türkiye’nin en geniş dış ticareti olan en büyük bir limanı idi. Orada İtalyan peynirleri de satılmakta, bilhassa Caccio-Cavallo peyniri pek beğenilirmiş. Bu yeni peynirde Caccio-Ca-valloya benzediği için ona da Caccio-Cavallo “Kaçyo Kavallo” dan
değiştirilmiş olarak “Kaşkaval” demişlerdir. Bu isim Balkanlarda yayılmış, fakat pek çok Yahudinin bulunduğu memleketimizde kaşar ismi tutulmuştur.
Yeni peynire haham tarafından kaşar hükmü verilince baba-kız ertesi yıl piyasaya 750 okka, yani bir tona yakın kaşar peyniri çıkararak bu yeni peyniri yaymaya başlamışlardır.
Bugün memleketimizde Edirne, Kırklareli, Keşan, Bursa, Uludağ, Afyon ve Kars’ta bol miktarda kaşar peyniri yapılmaktadır.
Dünya’da oksijen nasıl oluştu?
Dünya’nın oluştuğu ilk dönemlerde atmosferde oksijen olmadığı açıklandı
Zamanda yolculuk yapan bir makine icat edip Dünya’nın ilk dönemlerine gitmeye kalksak kötü bir sürprizle karşılaşırdık. Hava olmadığı için soluk alamaz, birkaç dakika içinde oksijensizlikten ölürdük.
Gezegenin oluştuğu ilk dönemlerde atmosferde oksijen yoktu. Bilim insanları bu gazın ancak 2,4 milyar yıl kadar önce oluşmaya başladığını belirtiyor.
Atmosferde oksijenin ortaya çıkması “Büyük Oksidasyon Olayı” olarak adlandırılıyor. Bu ise gezegenin başına gelen en önemli olaylardan biri olmuştur. Zira oksijen olmasaydı yeryüzünde bugün gördüğümüz canlılar da olmayacaktı.
OKSİJEN NASIL OLUŞTU?
Yıllar boyunca bilim insanları ilk oksijenin nasıl ortaya çıktığını araştırdı. Uzun zaman, soluduğumuz havanın oluşmasında canlıların rolü olduğunu düşündüler. Ama herhangi bir canlı değil. Son veriler doğruysa, Büyük Oksidasyon Olayından hemen önce yaşamın kendisi büyük bir değişim geçiriyordu. Olayları anlamada bu evrimsel sıçrama önemli olabilir.
4,5 milyar yıl önce oluşan dünyamız, Büyük Oksidasyon Olayı sırasında 2 milyar yaşındaydı. Üzerinde tek hücreli canlılar yaşıyordu.
Dünyada yaşamın ne zaman başladığını tam olarak bilmiyoruz, ama bu mikroorganizmaların bilinen en eski fosilleri 3,5 milyar öncesine dayanıyor. Bu ise yeryüzünde yaşamın Büyük Oksidasyon Olayından en az bir milyar yıl önce başlamış olduğu anlamına geliyor.
SİYANOBAKTERİNİN ROLÜ
Bu basit canlıların Büyük Oksidasyon Olayında rolü olduğu düşünülüyor. Özellikle siyanobakteri adı verilen, bazen göllerin ve denizlerin üzerinde mavi-yeşil bir tabaka oluşturan mikroskobik organizmaların.
Bu organizmalar ilk ortaya çıktıklarında, güneşten aldıkları enerjiyle su ve karbondioksitten şeker yapmanın yolunu bulmuştu. Yani fotosentez yapıyorlardı. Bugün bütün yeşil bitkiler bu şekilde besleniyor.
Fotosentez sonrasında atık ürün olarak oluşan oksijen bakterinin işine yaramadığından havaya bırakılır. İşte siyanobakterinin havaya oksijen salması sonucu Büyük Oksidasyon Olayı gerçekleşmiştir. Ancak bu, olayın neden ve ne zaman gerçekleştiğini açıklamıyor. Siyanobakteri Büyük Oksidasyon Olayından çok önce ortaya çıkmıştı.
Uzmanlar onun yeryüzündeki ilk organizmalar arasında olduğuna inanıyor. Geçmişini 3,5 milyar yıl öncesine dayandıranlar var.
ÇOK HÜCRELİ BAKTERİ
Modern siyanobakterinin daha da ilginç özellikleri bulunuyor. Bakterilerin çoğu tek hücreli iken siyanobakteri çok hücreli ve ipliksi bir yapıya sahiptir. Ayrıca çoğu, özel işlevleri olan ve bölünme yeteneğini kaybeden hücreler de üretir. Bazıları, canlılarda kas, sinir, kan hücresi gibi özel hücrelerin başlangıcının burada yattığına inanıyor. Çok hücreli canlıların kökeni ise 2,5 milyar yıl öncesine, Büyük Oksidasyon Olayından önceye dayandırılıyor.
Nedeni ne olursa olsun, oksidasyon gezegende gerçekleşen en önemli olaylardan biridir. Başlangıçta birçok bakteri için ölüm nedeni olan oksidasyon uzun vadede farklı canlı türlerinin, farklı yaşam biçimlerinin gelişmesine olanak sağladı. Canlılar tepkimeli bir gaz olan oksijeni enerji kaynağı olarak kullanmaya başladı.
Oksijen soluyan organizmalar daha aktif ve daha büyük hale gelir. Böylece siyanobakteriden bitkiler ve hayvanlar, süngerler, solucanlar, balık ve nihayet insanın evrimi gerçekleşti. Kısacası, siyanobakteri hakkındaki iddialar doğru ise karmaşık canlıların ortaya çıkması onların sayesinde olmuştur denebilir.
BBC