Bir kulüp başkanının bir futbol hakimine attığı yumrukla, hepimiz Dünya’ya rezil olduk… Rüsva olduk…
1976 yılından bu yana Türk sporuna kalem sallayan bir gazeteci olarak, bu rezaletin ayak seslerini çok
önceden duymuştuk oysa…
Ve duyurmmuştuk da… Uyarmıştık da…
O yumruk sadece bir “yumruktur” sanıyorsanız, sanmayın. Yanılırsınız…
O yumruğun arkasında, siyaset var….
O yumruğun arkasında, güç zehirlenmesi var…
O yumruğun arkasında, cehalet var…
O yumruğun arkasında, eğitimsizlik var…
Benim mesela; hangi alanda, hangi arenada olursa olsun… Ne kadar haksızlığa uğradığıma
inanıyorsam inanayım… Ne kadar öfkelenirsem öfkeleneyim… Birine yumruk atmak eylemi, aklıma
bile gelmez…
Kaba güç, cehaletin evladıdır… Cehalet doğurmuştur o kaba kuvveti.
Bizler ki, Çanakkale meydan savaşında kendisine kurşun yağdıran düşmanla gerektiğinde ekmeğini,
suyunu paylaşmış onur abidesi bir ceddi torunlarıyız…
Ne ara bu kadar kontrolsüz olduk…
Ne ara utanmayı sıkılmayı unuttuk…
Ne ara insan olmanın diğer canlılardan farkını yok saydık…
Bu konuyu kaç kez dile getirdiğimi inanın unuttum. Saymadım…
Türk futbolunun iki unsunu vardır ki, çok tehlikelidir… Kontrole muhtaçtır bu iki unsun… Kontrolden
çıkarsa, işte sonuçları bu olur…
O iki unsur nedir biliyor musunuz…
Taraftar ve kulüp yöneticileri…
Türk futbolunda bu iki unsurdur ki eğitime gereksinim duyulmaz…
Futbolcu, eğitilir… Hakem eğitilir… Spor yazarı eğitilir… Yani bu unsurlar, işlerini yapabilmek için
eğitim almak zorundadırlar…
Taraftarı bir yana bırakalım…
Kulüp yöneticiliği, Türkiye’de bir “itibar yakalama” yeridir…
Önceki hayatında kendisine hiçbir kalite yatırımı yapmamış, buna gerek duymamış figürler, sokakta
insanların selamını alamazken, kulüp yöneticisi olduklarında milyonların gözünde itibanlı hale
gelirler…
Keşke kulüp yöneticisi olmak için harcadıkları paranın, harcadıkları çabanın milyonda birini spor
konusunda kendilerini eğitmeye ayırsalar.
Bakın, bu konu çözümlenemeyecek bir konu değil.
Artık şirketleşmiş spor kulüplerimizi profesyonel yöneticilere teslim etmenin zorunlu hale gelmesi
gerekiyor.
Kulüplerimizi kendi holdingini profesyonel yöneticilere teslim edenlerin oyuncağı olmaktan
kurtarmamız lazım.
Kulüp başkanlığı simgesel bir ünvan olarak kalmalıdır.
İnsan kaynağını da spor akademilerinin spor yöneticiliği bölümü mezunlarından sağlamak istihdam
açısından da önemli bir adım olacaktır.
Dördüncü büyük sanayi halini almış Türk futbolunun kurtuluşu yumrukta değildir çünkü.