Sık sık dile getirdiğim gibi erkeklerin voleybolu adeta bir güç gösterisine dönüşmüş durumda. Rakiplerle boğuşmak istiyorsan en az onlar kadar sert servis atmalı, onlar gibi sert hücum yapmalı ve rakibin ataklarına mutlaka file üstünde dokunmalısın. Yani bloklarınla topu yumuşatmalısın. Yoksa hiç bir engel ile karşılaşmadan çok sert gelen bu atakları defansınla oyunda tutman çok zor oluyor. Hele top biraz sağına soluna geliyorsa yapacak bir şeyin kalmıyor. İşte bizim ekiplerimizin zorluk yaşadığı bölümler buralar. Tabi ki bu biraz da transferle, kadro yapılarıyla ilgili.
FARKLI DÜŞÜNCELER
Peki bu kadar yüksek ücretler vererek yabancı oyuncular transfer edip, en iyi yerlilerle buluşturmamıza karşın neden istediğimizi elde edemiyoruz? Sorusunun tabi ki farklı yanıtları var.
Bazılarımız; Avrupa Arenası’nda oyuncularımızın fiziki güçleri ve teknikleri yeterli olmadığı için başarılı olamadığımızı söylüyor.
Ama bakıyorsun o maçlarda, özellikle Şampiyonlar Ligi’nde, takımlarımız genelde kadroda bulunan tüm yabancılarını sahaya sürüyorlar. Hatta Arkas, Cucine Lube ile oynadığı ilk karşılaşma da -zorunluluktan da olsa- Brezilyalı Bravo’yu libero olarak sahada görevlendirdi.
Bir grup; ekiplerimizin ligde başka, Avrupa da başka kadrolarla oynamak zorunda kaldığı için oyuncular arasında ki uyumsuzluğa dikkat çekiyorlar.
Belki bir anlamda doğru gibi duruyorsa da, bu kadar kaliteli ve üst düzey tecrübeye sahip sporcuların ayni sistem, ayni taktikle günlerce- haftalarca- aylarca birlikte antrenman yaptıklarını biraz gözardı ediyorlar.
Bir diğer grup; bu kaliteli oyunculardan oluşan kadroları, takımların başındaki teknik adamların iyi yönetememesine bağlıyor. Ancak bakıyorsun daha önceki yazılarda, yorumlarda, konuşmalarda bu antrenörler göklere çıkarılıyor.
Bazılarımız; teknik adam- yönetici- idareci arasında ki uyumsuzluğu, transferler konusunda ki farklı fikirlerin çatışmasının iç dinamikleri bozduğunu, bunun yansımasınında kötü sonuçlar getirdiğini, ayrıca ayni menajerin sporcularının ayni kulüpte yer aldıklarını ve bunların birlikte hareket etmeleri nedeniyle zaman zaman sıkıntıların ortaya çıktığını vurguluyorlar.
Hadi bir kez böyle oldu diyelim. Ne var ki her sezon ayni hatanın yapılması da pek mantıklı durmuyor.
Bazı kişiler; üst düzey oyuncuların ülkemize geldikten sonra gerçek performanslarını bir türlü ortaya koymadıklarından yakınıyorlar ve bunu yaşantılarına bağlıyorlar. Ama bir çoğu evli ve çocukları olduğu unutuluyor.
Bazı voleybol severler, gelen oyuncuların yaşlı olduklarını, burada işi idare ettiklerini ileri sürüyorlar. Gerçek payı var mı? Var tabi ki. Ancak bakıyorsun artık iyice yaşlandı, çaptan düştü diye gönderilen oyuncu Avrupa da yine takımlarının itici gücü olabiliyor. Son örneği de Milkovic. Cucine Lube’nin galibiyetlerinde, ekibinin play- Off’a lider girmesinde önemli rol alıyor. Üstelikte İtalya gibi üst düzey bir ligde sürekli sert maçlar oynamanın zorluğuna rağmen.
NE YAPMALIYIZ?
Bu soruları ve yanıtlarını daha da uzatmak olası. Tüm bunları üst üste koyunca ülke olarak eğer Şampiyonlar Ligi’nde her dönem söz sahibi olmak istiyorsak geleceğe dönük başka şeylere de kafa yormamız gerekiyor.
Bu arada asıl sorgulamamız gereken bir başka şeyde; neden bu devler arenasında bizim oyuncularımız az süre alıyor? Yani neden yabancılar sahada mücadele ederken, bizim sporcularımız dışarıda onları destekleyip alkış tutuyorlar?
Oyuncularımız da eksik olan ne?
Teknik mi? Güç mü? Beceri mi? Çabukluk mu? Koordinasyon mu? Uyumsuzluk mu? Odak sapması mı? Spor bilimlerinden yeterince faydalanamamak mı? Fiziksel antrenman programlama eksikliği mi? Oyuncularda ki olumlu- olumsuz öz güven mi? Devamlı değişen teknik kadrolar mı?
Ya da doğru bilinen yanlışlar mı?
İşte tüm bunları bir potada toplamak ve ortak bir noktada buluşmak için mutlaka sıkı bir beyin fırtınasına ihtiyacımız var.
Yapabilir miyiz? İşte o biraz zor. Çünkü her şeyi en iyi bilen, her şeyi en iyi düşünen, hatta fikirlerinin herkesten daha üstün ve gerçekçi olduğuna inanan o kadar çok kişi var ki. O yüzden birbirimizi ikna etmek, yani ortak bir noktada buluşmak hiç kolay olmuyor.
Ben yine de umudunu yitirmeyenlerden biri olarak, bu düşüncemin en kısa zamanda gerçekleşmesini diliyorum…